15 Şubat 2012 Çarşamba

Dedemi hatırlamak... ve anmak adına...

Dün gece eniştemin Temmuz 2001'deki ailece yaptıkları Rodos ziyaretinde çektiği video görüntülerini izledik...

Ordaki evimiz... Bir tanecik Rahmetli dedem... Dedemin son nefesine kadar sayıkladığı hayvanları... Sadece 10 yıl öncesi olmasına rağmen dimdik yürüyen anneannem... Kapı önündeki incir ağacımız... Evimizin manzarası... Oturup taze badem kırdığımız taş avlu... Hep uzandığımız sedir... Kalabalık da olsak bir şekilde sığdığımız yemek masası...

Her kareyi özlemle seyrettik. Kendime hiç ağlamadığım için supergirl yakıştırmasını yapan ben gözyaşlarıma ve heyecanıma yenik düştüm...

İlk karede Rahmetli dedecim eşeğinin yanında; kucağında bir yavru kedi... Ben onu yıllarca hep öyle gördüm. Sütten her geldiğinde eşeğine bir muz kabuğu, köpeğine ekmek, kedilerine süt verir, hepsini okşardı. Yukarıdaki fotoğrafı ben 2005 yılında çekmiştim yine kucağında yavru kedilerden biriyle. :) Bahçede baktıkları en az 10 kedileri olurdu her yaz ben gittiğimde. Dedem onları evin içine almak ister, anneannemde hiç izin vermezdi! :)

Çok büyük bir hayvan sevgisi, inanılmaz çalışkanlığı ve hayata bağlılığı ile her zaman bana örnek olmuştur.

Bir an durmayan, hep çalışmak isteyen biriydi dedem. Hep açıkhavada, temiz havada, hep hareket halinde olmaya alışmış biriydi. Her öğlen uykusu vardı 2 saat kadar; ama sorsan hiç uyumazdı o... sadece gözlerini dinlendirirdi. Ya sinekler ya torunlar uyutmazdı onu hiç... :)

O yüzdendi 2007 yılından sonra İzmir'e geldiğinde mutsuzluğu.. Onca binanın, arabanın arasında hayvanlarından uzak kendini gerçekleştiremeyişi. Ne de olsa bedeniydi sadece yıllanan; ruh aynı ruh - ha 18 ha 88... Kendi yaşına inanmazdı zaten hiç! "Ne? olamam ben o kadar" derdi... :)

Cimriydi de biraz dedecim; cimriliği savaş görmekten, yokluk çekmektendi. Sokağa atılacak, lükse verilecek parası yoktu onun. Hayatı boyunca da varsa yoksa çocuklarına - kimseye muhtaç olmasınlar diye - bırakabileceği birkaç mala yatırım yapmıştır çalışarak kazandıklarını.

Abimle Rodos'a her gittiğimizin ilk günü kapıdan girer girmez abime "Türkiye'de neler oluyor?" diye sorardı. İlk önce siyaset ve ekonomi hakkında bilgi edinirdi. İlkokul mezunu bile olmayan dedem; dünya meseleleri ve ekonomiyle çok ilgiliydi. Rodos'un kalabalıklığından anlardı o yıl Yunan turizminin iyi olup olmadığını...

Hep güldürürdü bizi; çünkü hayatla da; kendisiyle de dalga geçerdi sürekli. Turistlerden öğrendiği ingilizce kelimeleri arka arkaya sıralardı bize. Kışları da ingilizcesini pratik yapardı bizlerle telefonda. :)

Hayvanları da; insanları da; çocukları da çok severdi dedecim. "Pereme" diye severdi beni küçükken - çok zayıf olduğumdan mıydı bilmiyorum?! "Pereme" nedir onu da bilmiyorum tam olarak aslında. Bir tür böcek sanırım. :)

Annemler gezmeye gittiğinde abim & dedemle kalırdım ben evde. İskambil oynardık birlikte... Süt satarken eşeğine bindirip gezdirirdi beni arkasında. Herkese de gururla gösterirdi "torunum" diye.

O kadar hızlı yürürdü ki; biz abimle küçük bacaklarımızla ona yetişmek için koşarken öğrendik hızlı yürümeyi. :) Ve bir alışkanlık olarak kaldı bizde.

Videonun bir yerinde "Aaah dünya; neler geldi geçti..." diye iç geçiriyor... Anneannem de "Tabii boşuna mı geçti 80 yıl" diyor... Öyle be dedecim dünya dönüyor, zaman geçiyor, hayat değişiyor... Sadece  yaşadığımız an'lar yanımıza kar kalıyor. Sen de iyi ki yaşadın... iyi ki seni tanıdık... Seni çok; ama çok sevdik. Ve bil ki her gün özleniyorsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder